80. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda yaşananlar, katil İsrail’in ne denli yalnızlaştığının fotoğrafıydı. Soykırımcı Netanyahu kürsüye çıktığında birçok ülkenin delegesi salonu terk etti; geride boş koltuklara hitap eden biri kaldı. Salonu terk edenler arasında sadece Arap ülkeleri değil, Latin Amerika’dan Asya’ya uzanan geniş bir yelpaze vardı. Bu görüntü, diplomatik dünyada İsrail’e karşı büyüyen sabırsızlığın bir simgesine dönüştü.
Filistin’in tanınmasına dair yeni dalga, bu yalnızlığı daha da görünür hale getirdi. İngiltere, Kanada, Avustralya ve Portekiz’in 21 Eylül’deki tanıma kararlarını Fransa, Belçika, Lüksemburg, Malta, Monako ve San Marino izledi. Böylece Filistin’i tanıyan BM üyesi ülke sayısı 157’ye yükseldi.
Bu tablo, Batı'nın da giderek Filistin’in devlet statüsünü kabul etmeye başladığını ve katil İsrail’in diplomatik manevra alanını kaybettiğini ortaya koyuyor.
Tam bu noktada ABD’nin tavrı dikkat çekti. Washington yönetimi, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’a ve heyetine vize vermedi. Filistin'in New York’a girişini engelleyen bu karar, ABD’nin İsrail lehine baskı kurmaya çalıştığını gösterdi.
SOKAKTA, KAMPÜSTE VE GÜNDELİK HAYATTA DIŞLANMA
Gazze’de süren saldırılar karşısında milyonlarca insan sokaklara çıkıyor. Washington, Londra, Paris, Roma, Berlin ve Madrid’de yüz binlerce kişi işgalci İsrail’i protesto etti. Bu protestolar sadece anlık öfke gösterileri değil, haftalar, hatta aylar süren, sürekli yeniden örgütlenen bir toplumsal hareket haline geldi.
Üniversitelerde ise “öğrenci intifadası” olarak adlandırılan dalga büyüyor. ABD’den İngiltere’ye, Kanada’dan Avustralya’ya kadar onlarca okul, İsrail’le bağlantılı yatırımların kesilmesi için boykot kararı aldı. Öğrenciler, disiplin cezaları ve polis müdahalelerine rağmen geri adım atmadı. Bu, Batı’nın genç kuşağının İsrail’e bakışında tarihi bir kırılma yaşandığını gösteriyor.
İsrailli yazarın kişisel tanıklığı, toplumsal dönüşümün bireysel yüzünü yansıtıyor. Restoranlarda, plajlarda, tatil köylerinde İsraillilerin “istenmeyen” olarak karşılanması, kamuoyunda biriken öfkenin gündelik hayata nasıl yansıdığını ortaya koyuyor.
Bu veri, sokaktaki öfkeyi ölçülebilir hale getiriyor. İsrail artık sadece Arap dünyasında değil, küresel ölçekte halkların vicdanında mahkum edilmiş durumda.
BARBAR İSRAİL SPOR VE KÜLTÜR DÜNYASINDAN DIŞLANIYOR
İsrail’in yalnızlığı diplomaside ve sokakta kalmadı, spor ve kültür alanlarına da sirayet etti. UEFA’da, İsrail’in Rusya gibi turnuvalardan men edilmesi çağrıları yükseliyor. Henüz resmi bir karar alınmasa da Avrupa kamuoyunda “İsrail sahada olmamalı” sesleri artıyor. Bu baskılar, UEFA yönetimini köşeye sıkıştırıyor.
Eurovision’da ise süreç daha ileri bir boyuta taşındı. Çok sayıda ülke, İsrail’in katılımını engellemek için boykot çağrısı yapıyor. Avrupa Yayın Birliği, bu baskılar karşısında kasım ayında kritik bir oylama gerçekleştirmek zorunda kalacak. Müzik, artık siyasetten kaçamayacak bir noktaya geldi.
Kültür-sanat dünyasında festival organizatörleri ve üniversite etkinlikleri, İsrail devlet kurumlarıyla iş birliklerini iptal ediyor. Spor sahaları, sahneler, konser alanları... Hepsi İsrail’in yalnızlığını perçinleyen yeni cepheler haline geldi.
Kaynak: HABER7.COM
#ESHAHABER.COM.TR #haber #gündem #sondakika #news #press #worldnews