Sanat Dalında İlerlemeye Nasıl Karar Verdiniz?
Sanatçı bir ailenin içinde doğdum. Ailemde başka hiçbir işle ilgilenen kişi yoktu; herkes sanatın başka bir dalıyla uğraşıyordu. Opera bestecilerinden olan Muhlis Sabahattin Ezgi bizim büyük amcamızdır, ünlü bestecilerden ve Cumhuriyet’in ilk kadın bestecilerinden biri olan Neveser Köktaş ise benim büyük halamdır.
Keriman Halis Ece, babamın halasıdır. Kendisi, Türkiye’nin ilk dünya güzeli olarak Atatürk tarafından “Çağdaş Türk kadınını temsil etmesi” için Dünya Güzellik Yarışması’na gönderilmiş ve birincilik ödülüyle taçlandırılmıştır. Ailedeki herkes; ressam, şair ve oyunculuk dallarıyla uğraşıyordu. Melek Kobra da babamın halasının kuzenlerindendir.
Benim babam da ülkenin tanıdığı ve gıptayla baktığı bir müzisyendi. Dayılarım Selçuk Başar ve Uğur Başar da besteci ve aranjör olup ülkemizi yurt dışında defalarca tanıttılar ve Türkiye’nin en önemli müzik insanları arasında yerlerini alıp başarı merdivenlerini hızlı bir şekilde çıkmaya başladılar.
Hayatım, geniş çaplı sanat dalıyla ilgilenen böyle bir ailenin içerisinde geçti diyebilirim. Ben de sanatı merak ederek meslek edindim ve oyunculuk dalında ilerlemeyi seçtim. Daha okul yıllarım başlamadan önce çoktan dizi çalışmalarım başlamıştı. Konservatuvar birinci sınıfa geçmeden önce, Avukatımı İstiyorum adlı dizide oynamaya başlamıştım. Aynı zaman diliminde birçok önemli tiyatro oyununda da rol aldım.
Konservatuvar yıllarımda, Gencay Gürün’ün kurmuş olduğu Tiyatro İstanbul’da, Hakan Altıner’in yönettiği Nereye Kadar adlı oyunla ilk profesyonel sahne deneyimimi gerçekleştirdim ve benim için bu çalışma dönüm noktasıydı. Daha sonra Kenter Tiyatrosu, Dormen Tiyatrosu, Devlet Tiyatrosu gibi pek çok yerde oyunlarda ve müzikallerde sahne almaya başladım. İnanın şu anda sayısını hâlâ hatırlayamıyorum. Hemen ardından, İstanbul Sanat Tiyatrosu’nun genel sanat yönetmenliğini üstlenerek Patrick Süskind’in Kontrabas adlı eserinin sahne uyarlamasını gerçekleştirdim.
Oyunculuğa Nasıl Adım Attınız?
Oyunculuk mesleğine daha çok küçük yaşlarda başladığımı söyleyebilirim. O zamanlar ailemin çevresinde tanıdığı reklam yönetmenleri sayesinde işe başladım ve ilk reklamımı aldım. Baydur adlı yönetmenle ilk reklam deneyimimi gerçekleştirdim ve çocukken oyunculuk mesleğinin ne olduğunu henüz kavrayamıyordum. Yaşım ilerledikçe ve olgunlaştıkça ne yaptığımın bilincine vararak daha çok sahne almaya başladım.
Şehir Tiyatroları’na girerek, o dönemde çocuk bölümünün başında olan Turgut Arseven sayesinde birçok çeşitli çocuk tiyatro oyununda oynadım. Okulda yapılan dans, koro ve tiyatro gösterilerinin hepsinde yer alıyordum ve hiçbir zaman oyunlara katılmamazlık etmedim. Beni tiyatro sahnelerinde insanlar daha çok görmeye başlayınca, artık “Her taşın altından Binnaz Ekren çıkıyor.” diyorlardı.
Üniversitede de hedefim baştan beri belliydi, sadece konservatuvar okumak istiyordum. Kendi çabalarım sonucunda İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’nü kazandım. Sınavda Yıldız Kenter ile büyük bir bağ kurdum ve onunla birlikte çalışma kararı aldım. Böylelikle başka bölümün sınavına hiç girmedim ve konservatuvar eğitimine ilk adımı atmış oldum. Biraz zaman ilerleyince şarkı söylemeyi sevdiğim için yarı zamanlı olarak Şan Bölümü’ne girmeyi tercih ettim ve bu alanda da kendimi geliştirmeyi hedefledim.
Oyunculukta Zorlandığınız Anlar Oldu mu?
Oyunculukta zorlandığım anlar olmadı desem yalan olur; ancak mesleğinizi severek yaptığınızda bütün zorluklar kolay görünür. Aldığım oyunculuk eğitiminde eğitim veren kişiler, alanında profesyonel olarak seçilmiş bir kadroydu; piyasanın oldukça üstünde kaliteli bir mesleki eğitim aldık.
Temelimiz tiyatroya, yani kurmacaya dayandığı için televizyon veya seslendirme bizi asla yormaz ve zorlamaz. Ancak sanatsal niteliği olmayan projelerde yer almak, bizi oldukça zorlayabilir; vereceği herhangi bir tatmin duygusu yoktur. Biz de kendi projelerimizi üreterek, kendi çalışmalarımızı sürdürme kararı aldık.
İstanbul Sanat Tiyatrosu’nda genel sanat yönetmeni olarak görev yaptım, birçok festivale katıldım. Bu yıl bir müzikal projesi adı altında yeniden sahneye çıkacağım; hem yönetecek hem oynayacağım. Şu an provalar devam aşamasında ve dört gözle sahneye çıkacağım anı bekliyorum.
Yer Aldığınız Projeler Nelerdir?
Bugüne kadar oynadığım projelerin sayısı o kadar çok ki, sayısını bile hatırlamıyorum. Ancak benim için en özel projelerden birini söyleyecek olursam, Vavien filmi olduğunu söyleyebilirim. Tüm dünyada tanındı ve sektörde dâhil olmak üzere birçok ödül aldı. Filmde Binnur Kaya, Engin Günaydın, Settar Tanrıöğen, İlker Aksum ile birlikte rol aldım. Yönetmenliğini Taylan Biraderler, senaryosunu Engin Günaydın üstlendi.
Bir diğer yaptığım özel projelerimden biri ise Albüm filmidir. Yönetmeni Mehmet Can Mertoğlu olan bu film, Cannes Film Festivali Eleştirmenler Haftası’nda ödül kazanarak adını dünya listesine yazdırmayı başardı. Saraybosna ve Kudüs Film Festivalleri dâhil pek çok festivalden ödülle geri döndüm. Son dört yılım ise Emanet dizisinde geçti ve o dizide rol aldım. Televizyon dramı olan Emanet, tam dört sene devam etti.
Reklam Filmlerinde Oynadınız mı?
Evet, birçok reklam filminde görev aldım. Oyunculuk mesleği dışarıdan büyülü ve hoş görünse de, büyük bir azim ve disiplin gerektirir. O yüzden oyuncu olmak isteyen kişilerin başlangıçta kesinlikle temel oyunculuk eğitimi alması gerektiğini düşünüyorum.
Oyunculukta ilerlemek istiyorsanız, oyunculuğa tutkuyla bağlanmanız ve oyunculuk dışında da en az bir hobiye sahip olmanız gerekir. Oyunculuk, insanın kendisiyle mücadele etmeye başladığı noktada nefes alma alanı olmalıdır.
Seslendirme Nedir? Herkes Yapabilir mi?
Seslendirme, bir görselin üzerine sesi konumlandırarak monte etme işidir ve genellikle seslendirme sanatçıları ya da oyuncular tarafından yapılır. Herkes seslendirme yapabilir mi sorusuna cevap verecek olursak, herkesin yapması olanaksızdır. Seslendirmenin de bir eğitimi vardır ve ciddi çalışmalar yapmayı gerektirir. Seslendirme yapabilmek için düzgün Türkçe konuşabilmek ve akıcı bir diksiyona sahip olmak gerekir. Kısacası, dile hâkim olmayan biri seslendirme yapamaz.
Örneğin, Türkçe dublaj yapacak olan bir kişinin “İstanbul Türkçesi” ile konuşması büyük bir önem taşır. Karadeniz veya başka bir yöre şivesi olduğu gibi, İstanbul’un da kendine özgü bir Türkçesi mevcuttur.
Türkiye, seslendirme ve dublaj konusunda dünyada oldukça önde gelen ülkelerden biridir ve bazı alanlarda neredeyse bir numara hâline gelmiştir. Çok yetkin ve iyi yetişmiş seslendirme sanatçılarımız sayesinde seslendirme alanındaki başarılarımız uluslararası düzeyde de dikkat çeker.
İkinci Bölüm
Yakında.
Röportaj: Sibel Turhan