Politika

Ümit Özdağ; TÜRKİYE'DE KÜRT SORUNU DİYE BİR SORUN YOKTUR

Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ, Eskişehir Programı kapsamında Basın Mensuplarına açıklamalarda bulundu.

Ümit Özdağ; TÜRKİYE'DE KÜRT SORUNU DİYE BİR SORUN YOKTUR
15-11-2025 17:10
15-11-2025 17:03
ESKİŞEHİR
Google News

Prof. Dr. Ümit Özdağ: “2025 yılı ülkemiz açısından çok ağır zorluklarla geçti. Bir yandan 8 seneden bu yana dar gelirli ve sabit gelirli yurttaşlarımızın milli gelirden aldığı payı azaltan, sanayi üretimini durduran, tarımda üretimi tasviye eden ekonomik buhranın ağırlığı bir kabus gibi Türkiye'nin üzerine çökerken, öte yandan bu ağır ekonomik krizi açmak için Türkiye'nin önüne hiçbir perspektif koymayan iktidar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kuruluş esaslarını PKK terör örgütü ve onun katil elebaşısı Abdullah Öcalan'la yapmış olduğu pazarlıklar çerçevesinde tasviyeye başladığı bir sürecin içerisine girdi. 2025 evet çok çok zor geçti ve Türkiye Cumhuriyeti ne yazık ki 2026 yılında tarihsel bir kırılmaya doğru sürüklenmek isteniyor. Bu önümüzdeki yıl yaşanacaklar Cumhuriyet tarihinin her anlamda en ağır ve sonuçları açısından en korkutucu gelişmeleri olabilir.

PKK terör örgütü ile yapılan pazarlıklar konusunda şimdiye kadar duymuş olduklarımız İstiklal Savaşı vererek kurmuş olduğumuz Cumhuriyete bir terör örgütünün adeta ortak olarak getirilmek istendiğini gösteriyor. Esasen bu tespitimizi DEM Eş Başkanı Tuncer Bakırhan da ‘Cumhuriyete ortak oluyoruz’ açıklamasıyla doğruluyor. Bu Cumhuriyetin kırılma süreci devam ederken 8 seneden beri devam eden ekonomik buhranın 2026 senesi içerisinde daha da ağırlaşacağı gözüküyor. Ne yazık ki Türkiye yanlış ekonomik politikalar neticesinde ağır bir sanayisizleşme süreci içerisine girmiştir. Türk sanayicisi hükümetin yanlış politikalarının bedelini ya bu ülkeden kaçıp sermayesini başka ülkelere götürerek ya da malını mülkünü yabancı fonlara satarak kurtarmaya çalışmaktadır.

Hükümetin politik duruşundan hoşlanmadığı sermayedarları sanayicileri önce Maliye Bakanlığı'nın cezalandırma sistemiyle baskı altına aldığını bu da yetmezse düşman ceza hukuku uygulamalarıyla malına mülküne her türlü anayasal güvenceden uzaklaştırılmış bir şekilde el koyabildiğini görüyoruz. Bir ülkede ekonomik istikrarın olması sağlam bir adalet sistemine ve kaliteli bir eğitime bağlıdır. Bugün ülkemizde ne yazık ki adil bir adalet sistemi ve kaliteli bir eğitim yoktur. Adaletin olmadığı yerde ekonomik gelişmeden ve ekonomik istikrardan bahsetmek mümkün değildir.

30 yıldan beri Türkiye'nin büyük yatırımlar yaparak geliştirmiş olduğu tekstil sanayinin durumu ortadadır. 364 bin tekstil işçisi geçen sene işlerini kaybettiler. Tekstilde 4,5 ile 5 milyar dolarlık bir sermaye Türkiye'den sadece Mısır'a gitti. Balkan ülkelerine gidenlerden bahsetmiyoruz bile. Ama sadece tekstil değil. Mobilya, ayakkabıcılık gibi sektörler de Mısır gibi ülkelere kendilerini kaymak zorunda hissediyorlar. Bu durum sürdürülebilir değildir. Nitekim bunun sürdürülemez olduğunu Türk hazır giyim ve tekstil sanayinin önde gelen isimlerinden birisi olan Abdullah Kiğılı, geçtiğimiz günlerde yapmış olduğu bir açıklamayla, kamuoyuyla paylaştı. Gelecek altı ay içerisinde tekstilde yaşanacak büyük çöküşü haber verdi. Bakın bu kişi bir siyasi kimliğe sahip değil. Hatta yakın zamana kadar yapmış olduğu açıklamalarda Recep Tayyip Erdoğan'ı ve AK Parti'yi birçok noktada desteklediğimi de biliyoruz. Ancak gelinen aşama şunu gösteriyor: Artık sanayici yok olma tehdidiyle karşı karşıya.

Geçtiğimiz günlerde İzmir'de düzenlenen bir tekstil fuarına gittik. Değerli arkadaşlar kumaşların yüzde 80’i ithaldi. Bu sadece o fuarda gördüğümüz manzara değil. Bu Türkiye'de üretimin ne noktaya geldiğinin genel manzarası olmak durumunda. İktidarın, üreticinin önünü açmak gibi en ufak bir kaygısı yok. Aksine daha fazla vergi daha fazla ceza ile üreticinin önü etkili bir şekilde kısa vadeli ve parti çıkarına dayanan hesaplarla kesilmeye devam ediliyor. Bu 2025'ten 2026'ya ağırlaşarak devam eden ekonomik buhran toplumun üzerine bir kâbus gibi çökerken görüyoruz ki Öcalan'la ve PKK terör örgütü ile sürdürülen görüşmelerde de terör örgütüne ve Öcalan'a tavizler verilmeye devam ediliyor.

Öcalan'ın İmralı'dan notları sızdı. Bu notlarda büyük ve önemli iddialar var. Birisi de çıkıp bunlar yalan demiyor. Öcalan Lozan bitti diyormuş. Var mı böyle bir şey kardeşim? Abdullah Öcalan'a siz İmralı'da Lozan bitti dedirtiyor musunuz? Kim bitirmiş Lozan’ı? Ordumuz hangi mağlubiyete uğramış ki Lozan bitmiş? Bu ne hadsizliktir? Ve bu terörist başıyla şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki Öcalan Komisyonu nasıl görüşeceğini tartışıyor. En son buldukları formül adaya gidelim başına bir şey gelir daha sonra. Adaya gitmeyelim ee ne yapalım? Öcalan'la uzaktan görüntülü görüşme yapalım. Ya Türkiye Büyük Millet Meclisi mensupları: Millet Meclisi milli mabettir ve Türk milletinin egemenliğini temsil eder. Bunun mensupları bir terör örgütünün elebaşısıyla ne görüşecek? Bu Türk milletine yapılmış bir hakaret değil midir? Bu PKK terör örgütü tarafından öldürülen asker, sivil, polis, jandarma, milli istihbaratçı 15 bin yurttaşımız var. Bunlara yapılmış büyük bir haksızlık değil midir?

Öcalan'la uzaktan görüşme yapılırken Selahattin Demirtaş da önümüzdeki günlerde serbest bırakılacak ve siyasette aktif rol alacak. Bu nasıl bir iştir ki ana muhalefet partisinin bütün belediye başkanları hapishanede, Silivri’de yatıp ellerinden Twitter hesapları bile alınırken Selahattin Demirtaş dışarıya çıkacak ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Anayasa’nın nasıl yapılacağının pazarlığını yapacak. Böyle bir Türkiye'yi Türk milletine nasıl kabul ettireceğinizi düşünüyorsunuz. Başından beri Türk milletine söylenen büyük bir yalan vardı. ‘Biz hiçbir taviz vermiyoruz, hiçbir pazarlık yapmayacağız PKK bütün unsurlarıyla silah bırakacak’ PKK hiçbir unsuruyla silah bırakmadı. YPG de silah bırakacak denildi. YPG de silah bırakmadı. Ama şimdi görüyoruz ki YPG'yi buharlaştırmak için yeni bir formül bulmuşlar. Artık YPG demeyeceklermiş, SDG diyeceklermiş. SDG deyince de YPG kendiliğinden yok olacakmış. Siz bu milletin aklıyla alay mı ediyorsunuz? Suriye'nin kuzeyinde bir ‘PKKistan’ kurulduğunu bu millet görmüyor mu zannediyorsunuz? Evet, Suriye'nin kuzeyinde bu süreçte bir ‘PKKistan’ kuruluyor.

Yine bu müzakerelerin bir parçası olarak 1990'ların başında Türkiye'den Irak'a gidip Kuzey Irak'ta Mahmur Kampı'nı oluşturup burada PKK Terör Örgütü’ne lojistik destek veren kamp sakinleri, sakin dediğime bakmayın hiçbir zaman sakin değildiler, terörün parçasıydılar. Şimdi Türkiye'ye dönüyorlarmış. Türk Milleti bunları kabullenmeyecek. Bu millet ekonomik krizle yaşamayı kabul eder. Bu millet adaletsizliklere isyan eder ama sabreder. Ancak bu milletin devletine bir terör örgütünü ortak olarak getiremezsiniz.

Türkiye'de Kürt sorunu diye bir sorun yoktur. Türkiye'de etnik bir sorun yoktur. Türkiye'de olan sorun bir politik, ideolojik bölücülük sorunudur. Hiç kimse bize bir yurttaşımızın ana dili Kürtçe olduğu için mağdur olduğu yalanını söyleyemez. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde ana dili Kürtçe olan milletvekilleri, bakanlar, genel müdürler mi mağdur? Ya da Ege'de, Akdeniz'de kıyılarındaki beş yıldızlı otellerin sahipleri mi mağdur? Yoksa Kastamonu'nun Van'ın köyündeki köylü çiftçi mi mağdur? Türkiye'de mağduriyet etnik merkezli değil, sosyal sınıf merkezlidir kardeşim. Bu millet bu gerçeği biliyor. Şimdi devletinin Öcalan'a ve PKK'ya teslim edilmesine hayır demeye, çok güçlü bir hayır demeye hazırlanıyor.

Duyduğumuz hususlardan bir tanesi PKK bir narkoterör örgütüdür. Bu narkoterör örgütü batılı istihbarat servislerinin de desteğiyle on yıllardan bu yana Afganistan ve Orta Doğu'dan Avrupa pazarlarına taşımış olduğu narkotik ürünlerden elde etmiş olduğu gelirle Türkiye'ye karşı bir terör sürecini finanse etmiştir. Keza Avrupa'da PKK'nın geniş bir baskı ve haraç ağı vardır. Yine Batı'nın onayıyla bu narkoterörden gelen paranın önemli bir bölümü aklanmıştır Batı tarafından. Şimdi Öcalan'ın Türkiye'ye bu parayı da sizin kontrolünüze verelim dediğini duyuyoruz. Olacak şey değil. Bir terör örgütünü muhatap olarak aldığınız zaman karşınıza bu tür ahlaksız tekliflerin dahi gelmesinin nasıl mümkün olduğunu görüyoruz.

Biz Zafer Partisi olarak bu sürece daha ilk günden itibaren itirazımızı dile getirdik ve bu sürecin Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni bir kırılmaya sürükleyeceğini Türk milletine ifade ettik. Bunu bu şekilde kararlı bir üslupla ve muhalefetimizi bütün Türkiye'yi parlamento yaparak sokağa taşıdığımız için de ceza olarak 5 ay Silivri’de düşman ceza hukukuyla tutuklu bir şekilde bulunduruldum. Ama ne bu tutukluluk ne diğer baskılar benim de Zafer Partisi'nin de Türkiye'nin milli, üniter, laik devlet yapısını savunma konusundaki irademizi bir santim geriletememiştir. Partinin kurulduğu gün Türk milletine verdiğimiz sözün arkasındayız. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bir terör örgütüyle pazarlıklar yaparak yeniden kurulmasına ve Abdullah Öcalan denilen teröristin Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin sözde kurucu önleri olmasına müsaade etmeyeceğiz.”

Genel Başkanımız Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın, Türkiye’deki altın madenciliği, yabancı şirketlerin faaliyetleri ve çevre tahribatına ilişkin gelen soruya verdiği cevap:

“Batı kapitalizmi 19. ve 20. yüzyılda Siyah Afrika'nın değerli maden kaynaklarını olağanüstü bir vahşilikle sömürmüştür. Ve şimdi 21. yüzyılda AKP'nin ne yazık ki yönettiği Türkiye'de batı şirketleri 19. ve 20. yüzyılda Afrika'da kullanmış oldukları vahşi yöntemlerle Anadolu topraklarını yaralayarak Türk milletine ait olan zenginlikleri adeta talan etmektedirler. Bunu altın sektöründe çok net bir şekilde görüyoruz. Erzincan'da İliç'te bir doğa felaketi yaşanıyor. Rezaletin ötesi. Şimdi aynı şirketin Kemaliye'nin üst kısmındaki bütün bölgeleri maden sahasına çevirmek ve Kemaliye ilçesinde nakletmek üzere faaliyetlere giriştiğini biliyoruz. Aynı şekilde Dünya Harikası kaz dağlarında büyük bir çevre tahribatıyla ve kendi ülkelerinde kullanmaları yasak olan tekniklerle altın çıkartıyorlar ve çıkartılan altından Türk halkının kazandığı hiçbir şey yok. Hal böyleyken buna karşı Zafer Partisi olarak hem Erzincan İliç'te hem Kayseri'de bu altın maden çıkartma tekniklerine karşı en sert şekilde muhalefet ettik yerinde konuyu Türkiye'nin gündemine taşıdık ve arkadaşlarımız aracılığıyla genel merkezden takipe devam ediyoruz. Onun için altın madenlerini batının zengin şirketlerinin talan etmesine fırsat veren önünü açan bir madencilik anlayışına sahip olan AK Parti'nin Eskişehir'deki değerli madenlerde de aynı uygulamayı yapabileceği konusunda en ufak bir şüphemiz yok. Biliyoruz ki bu değerli maddeleri işleme konusunda en yetkin teknolojiler Çin Halk Cumhuriyeti'nde. Bizim için hedef Zafer Partisi olarak madenlerimizi ham madde olarak satmak değil, kendi işleyebileceğimiz teknolojileri geliştirmektir. Ancak bu konuda bize Türk milletinin yetki vermesi gerekiyor ve biz de o yetkiyi almanın mücadelesini veriyoruz.”

Genel Başkanımız Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın “gençler evlenmiyor” açıklamasına ilişkin soruya verdiği cevap:

“Bakın, Aile Bakanı'nın önerim şudur: iktidar mensuplarının ailelerinde herkes 3-4 işten maaş alıyor. 3-4 kardeş 3-4 yerden hakkı huzurlarla yönetim kuruluyu üyelikleriyle yüksek maaşlı işlerle günlerini gün ediyorlar. Aynı imkanı Türk gençlerine de versinler. Bakın, Türk gençleri evleniyor mu evlenmiyor mu? Evlenmek ne demek? Bakın kelime anlamı bile. Ev-lenmek. Yani sadece nikah hakkı değil. Aynı çatı altında birlikte yaşamaya başlamak. Bugün, bırakın bir gencin bütün hayatı boyunca namusuyla çalışmış, vergilerini vermiş, topluma gereken katkıları yapmış bir emekli yurttaşımızın emekli tazminatıyla ev alma şansı kalmamıştır. 150 bin lira yardımı yapacaklarmış evlenen çiftlere. 150 bin lira kime nasıl yetecek? Önce yanlış bir eğitim sistemiyle gençlerin işsizliğini erteliyorsunuz. Sonra ancak açlık seviyesinde yaşayabileceği bir maaş öneriyorsunuz. Ve sonra da gençler çalışmıyor, gençler tembel, gençler evlenmek istemiyor diyorsunuz. Bu olmaz. Mevcut neoliberal talan düzeni sona ermeden bu ekonomik paradigma değişmeden, Türkiye sürdürülebilir planlı kalkınma ekonomisine geçmeden hiçbir sosyal kesimin, hiçbir nüfus kesiminin huzura ve refaha ulaşması mümkün değildir.”

Genel Başkanımız Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın, Eskişehir’de Zafer Partisi’ne katılan belediye meclis üyelerinin ardından yeni katılımların devam edip etmeyeceğine ilişkin soruya verdiği cevap:

“Zafer Partisi'ne bütün siyasi partilerden ve şimdiye kadar hiç siyasetle uğraşmamış olan insanlardan katılım gerçekleşiyor. Eskişehir'de ifade ettiğimiz gibi, Cumhuriyet Halk Partisi'nden geçen arkadaşlar oldu ama Milliyetçi Hareket Partisi'nden geçen belediye başkanları da oldu. Bundan sonra da olacaktır. Kapımız açık. Biz, Atatürk çizgisinde Türk Milliyetçiliğini savunan tek partiyiz. Milli merkezi oluşturuyoruz. Bir partinin siyasetteki konumu ancak devletin kuruluş felsefesi ile ilişkisi çerçevesinde belirlenir. Biz devletin kuruluş felsefesini tavizsiz savunan tek siyasi partiyiz arkadaşlar. Bu da bizi milli merkezdeki tek siyasi parti yapıyor. Cumhuriyetin kuruluş esaslarına, anayasanın ilk dört maddesine, 66. maddeye ve 42. maddeye inanan, Atatürk'le sorunu olmayıp Atatürk'e şükran duyan bütün yurttaşlarımıza Zafer Partisi'nin kapıları daha önce hangi partiye oy vermiş olursa olsun sonuna kadar açıktır.”


Editor : BİROL ÖZ
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Hava Durumu
Yol Durumu
Yol Durumu
ARŞİV ARAMA
ÇOK OKUNANLAR
ANKET TÜMÜ
PUAN DURUMU TÜMÜ
TAKIMOPuanAV.
1Galatasaray1229+19
2Fenerbahçe1228+15
3Trabzonspor1225+10
4Samsunspor1223+7
5Göztepe1222+9
6Beşiktaş1220+5
7Gaziantep FK1219-3
8Alanyaspor12150
9Konyaspor1214-2
10Çaykur Rizespor1214-2
11Kocaelispor1214-4
12Başakşehir FK1213+2
13Antalyaspor1213-10
14Gençlerbirliği1211-5
15Kasımpaşa1210-6
16Kayserispor129-15
17Eyüpspor128-9
18Fatih Karagümrük127-11
wordpress hosting Backlink Paketleri Evden Eve Nakliyat www.cyberroboticcenter.com Eşya Depolama İstanbul Boşanma Avukatı