
Geçtiğimiz perşembe günü Yeni Şafak gazetesinin attığı manşet, finans dünyasında dikkatleri üzerine çekti.
Haberde “Dünyada eşi benzeri görülmemiş soygun: Döviz-faiz-enflasyon” başlığıyla yayınlanan haber, döviz kazançlarından neden vergi alınmadığını sorgulamıştı. Peki döviz kazançlarından vergi alınır mı? İşte detaylar...
"DÖVİZ, FAİZ VE ENFLASYON SOYGUN MEKANİZMASINA DÖNÜŞTÜ"
Finansal piyasalarda süregelen ezberlere karşı fikir özgürlüğünün korunması gerektiğini savunan değerlendirmelerde, döviz, faiz ve enflasyon üçgeninin oluşturduğu yapının bir “perpetual (sürekli) soygun” mekanizmasına dönüştüğü vurgulandı.
Döviz ve faizin enflasyon geçişkenliğine sahip olduğu, bunun da birbirini besleyen bir sarmala yol açtığı ifade edildi.
"VERGİ ALINACAKSA SADECE POZİTİF REEL KAZANÇ KISMINDAN ALINMALI"
Faiz gelirlerinden alınan stopaj vergisine de dikkat çekilen yorumlarda, “Enflasyon telafisi kazanç sayılmayacaksa, neden mevduat faizinin tamamından vergi alınıyor?” sorusu gündeme getirildi.
Faizin meşrulaştırılan haliyle geriye dönük bir tahakkuk olduğuna işaret edilerek, vergi alınacaksa sadece pozitif reel kazanç kısmından alınmasının daha adil olacağı ifade edildi.
"TL'NİN ZARAR GÖRMEMESİ PİYASAYA BAŞKA ARAÇLARLA KARŞILIK VERİLMELİ"
Kur ataklarına karşı piyasada yeterli farkındalık oluşmadığına dikkat çekilen değerlendirmelerde, Türkiye’nin TL’sinin bu anlayışla zarar gördüğü ifade edildi.
Döviz kazançlarına vergi getirilmesinin bir “operasyon önleyici” değil, ancak piyasaya karşı başka araçlarla karşılık verilmesi gereken bir hamle olduğu vurgulandı.
Kimi çevrelerin kurdaki hareketlilikle demokrasiyi, hukuk sistemini ya da Batı’yla ilişkileri ilişkilendirmesine sert eleştiriler yöneltilerek, “Kur için demokrasi veya hukuk istemek değil, bunları özde talep etmek önemli” denildi.
“PİYASA VESAYETİ ÖNLEMLERLE KIRILMALI”
Vatandaşın döviz işlemi yapmasının da tartışılabilir bir konu olduğuna dikkat çekilirken, birçok ülkede döviz hesabı açmanın sınırlı olduğu belirtildi.Ancak Türkiye’nin enerjisini döviz işlemlerini kısıtlamaya değil, piyasa vesayetini kırmaya yönlendirmesi gerektiği vurgulandı..
Piyasaların, sadece reel kesimi değil zamanla hükümetleri de disipline etmeye başladığı ifade edilerek, bu durumun artık sorgulanması gerektiği dile getirildi. Batı’da da benzer süreçlerin yaşandığı hatırlatıldı.
“ÇÖZÜM: ALTIN REZERVLERİNİN MERKEZİLEŞTİRİLMESİ”
Türkiye’nin çıkış yolunun, hane halkının elindeki altınların Merkez Bankası rezervlerine dahil edilmesinden geçtiği savunuldu.
Altın rezerv hedefi belirlemenin, piyasa üzerindeki kontrol gücünü artıracağı vurgulanırken, “Trump’ın dediği gibi, altını olan kural koyar. Türkiye de bu güce sahip olabilir” denildi.Kuyumcuların verdiği saklama hizmetlerinin daha güvenli ve şeffaf bir sisteme kavuşturulması gerektiği, Kapalıçarşı’nın ve altın piyasasının kayıt altına alınmasının, sisteme entegre edilmesinin önemine dikkat çekildi.
Mevcut sistemin bir kısmını çözdüğü, ancak halen fiziki altının büyük ölçüde sirkülasyon dışında olduğu belirtildi.
Fiyatlar pompaya yansıdı: İşte güncel akaryakıt fiyatları
“ANTROPOLOJİK FİNANSLA VESAYET KIRILIR”
Geleneksel tasarruf yöntemlerinin yok sayılmasının toplumla sistem arasındaki bağı kopardığı ifade edilerek, finansal vesayetin, toplumun bildiği finansal alışkanlıklara dayalı yeni bir yaklaşımla kırılabileceği savunuldu. “Toplum bilmediğiyle değil, bildiğiyle ayakta kalır” vurgusu yapıldı.
Son olarak, Merkez Bankası rezervlerine dahil edilecek altınlarla piyasanın yönünün belirlenebileceği ifade edildi. Döviz ihtiyacı olduğunda swap işlemleriyle likidite sağlanabileceği, ihtiyaç olmadığında rezervlerin bekletilebileceği belirtildi. “Bankalar dışında mevduat toplamak olmaz” şeklindeki klasik itirazların da Türkiye’nin özel şartları içinde yeniden değerlendirilmesi gerektiği kaydedildi.
Kaynak: HABER7.COM
#ESHAHABER.COM.TR #haber #gündem #sondakika #news #press #worldnewsEditor : Eshahaber